Yazının Kara Duygusu Olarak Melankoli
Hakan Akdoğan
Nevrotik dünya düzeninin ürettiği nevrotik kültür, duygularını sürekli bastıran bireyler üretmektedir. Oysa birey toplumun bir parçası olmak için belli duygularını davranışlara dönüştürerek göstermek zorundadır. Kendi nevrozlarını baskılayıp içerisi ve dışarısı arasındaki ilişkiyi tutarlı bir biçimde sağlayamayan birey yalnızlaşma ve yabancılaşma gibi sorunlarla yüzleşmeye başlar.
Rollo May' e göre duygusuzluk, dünyanın baskısı altında kişinin içe dönmek zorunda kalmasıyla yeni bir kimlik problemiyle de yüzleşmesine neden olur. Ona göre duygusuzluk, modern çağda yaşamın zorunlu sonucudur. Duygulanım bozukluğu, heyecanlanmama, tutkuyu yaşayamama gibi birtakım çıktıları olan bu kavram aynı zamanda kaygıyla da yakından ilişkilidir. İç ve dış çatışmalar yığını olarak nevroz ise dünyaya uyum sağlamanın yaratıcı yoludur. Bireyin nevrotik bastırması ya da ketlemesi dış dünyayla bağıntılarının zayıflaması anlamına da gelir.
Melankoli, duygulanım bozukluğu ile ortaya çıkan bir ruhsal durumdur. Yoğun olarak içe dönmenin sonucunda süreklilik gösteren bir buhran halidir. Toplumdan çekilme, tek başınalığı seçme melankolinin göstergelerindendir. Birey artık iç dünyasıyla ilgilidir. Ancak dış dünyayı da iç dünyasıyla ilgilenmek için kullanacaktır. Örneğin gündüz vakti perdeleri çekip odasını karartacak ya da toplum evine çekildiğinde o kamusal mekânlarda bulunacaktır. Melankolinin dış dünyaya uyum sağlamak için bir girişim olduğunu da söylemek mümkündür zira birey aslında iç dünyasında dış dünyayı yeniden tanımlama sürecindedir.
Freud, Yas ve Melankoli adlı metninde şöyle der: “Melankolinin ayırt edici ruhsal nitelikleri, derinlere kök salmış ıstıraplı bir keder, dış dünyaya yönelik ilginin kesintiye uğraması, sevme kapasitesindeki bir azalma, etkinliğin neredeyse bütüncül bir biçimde ketlenmesi ve özsaygı duygularının, ifadesini kendini suçlama ve kendini aşırı eleştirme biçiminde bulduğu ve kuruntu düzeyinde bir cezalandırılma beklentisi olarak neticelendiği bir şekilde azalmasıdır.”
Melankolik kişiler mekânlara sığınırlar. Ev başta olmak üzere kendilerini iyi hissedebilecekleri mekânlara… Mekân olarak evi ve içindeki eşyaları melankoliye hizmet edecek biçimde düzenlerler. Tuhaf bir mekân psikolojisi ortaya çıkar. Mekânın bu yapısı yaratıcılığı tetikler.
Melankoli aynı zamanda sürekli bir tatminsizlik halidir. Melankolik birey bu durumdan kurtulmak için yeniye ulaşmaya çabalar. Böylelikle melankoli ve yaratma süreci birlikte işleyen bir mekanizmaya dönüşür. Yaratıcılığını gerçekleştirmek için mekânı bir mahremiyet alanına dönüştürür. Bu mahrem alanda yalnız kalmayı tercih eden yaratıcı birey bir tür dışa vurma eylemini açığa çıkartır. Kamusal olan her şey huzurunu bozar.
Tezer Özlü’nün Yeryüzüne Dayanabilmek İçin metninden bir paragraf bile bunu anlamamıza yeter:
“Yaşamım boyunca içimi kemirttiniz. Evlerinizle. Okullarınızla. İş yerlerinizle. Özel ya da resmi kuruluşlarınızla içimi kemirttiniz. Ölmek istedim, dirilttiniz. Yazı yazmak istedim, aç kalırsın, dediniz. Aç kalmayı denedim, serum verdiniz. Delirdim, kafama elektrik verdiniz. Hiç aile olmayacak insanla bir araya geldim, gene aile olduk. Ben bütün bunların dışındayım. Şimdi tek konuğu olduğum bu otelden ayrılırken, hangi otobüs ya da tren istasyonuna, hangi havaalanı ya da hangi limana doğru gideceğimi bilmediğim bu sabahta, iyi, başarılı, düzenli bir insandan başka her şey olduğumu duyuyorum.”
Karamsarlık ve kederin belirginleştiği melankolik kişi anlaşılmamanın ıstırabını yaşar. Kamusal olandan kaçıp sığındığı yeni evi kendisidir. Edebiyat bağlamında baktığımızda da yazar için kurgu kendisini var ettiği yeni yaşam alanıdır.
Otto Rank’e göre “Nevroz aşırı bilincin her türlü rol yapma, yanılsama olanağını yok etmesidir, bu yüzden nevrotik doğruya en yakın kişidir; ama bu özellikle aynı zamanda yaşamayı da olanaksız kılar.”
Fantezi yoluyla üretilen kurgu, kişiyi dışsal gerçeklikten uzaklaştırırken onu içsel gerçekliğine yöneltir. Aşırı bilincin dış dünyadaki rol yapma olanağını yok ederek yaşamayı olanaksız hale getirmesinden kaynaklı varoluşsal sancıyı kurgusal alanda yatıştırmaya yarar. Kurgu, melankoli içindeki bireyin yeryüzüne dayanabilmek için yaşamın ucuna yolculuk imkânıdır.