Özlediğim her ne varsa yazıyorum
Gardenia Çiçeği kitabının yazarı İdris Kenç ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Edebiyatla olan yolculuğunuz nasıl başladı?
İktisat eğitimi aldım ama edebiyatı hep sevdim. Çünkü sevgiyi, güzelliği ve hayalleri tarif etmenin rakamsal bir formülü yoktu. O yüzden tarif etmenin en iyi yolunun dilden yani kelimelerden geçtiğini çok erken keşfettiğimden, ortaokuldan beri yazıyorum. Uzun kış gecelerinde anlatılan masallarla beslendim. Bir de yoksun bir aile ve coğrafyada büyüdüğümden ulaşamadığımız bir sürü şeyin hayaline sarılırdık. Bu da beni hayal kurarak istek ve arzularımı kağıda dökmeye yönlendirdi. Yazdıklarımı okuyucuya sunmanın ilk adımını Üniversite portalında ve gençlik dergisinde adım attım. Ürettiğim içeriklere dair olumlu dönüşler beni memnun edincede yazmayı keyifle sürdürdüm. Yazmanın bu hayatta bırakılabilecek en iyi miras olduğuna inandığımdan edebiyatı yol arkadaşı edindim.
-Ne tür kitaplar okuyorsunuz? Edebiyat hayatınızda etkilendiğiniz yazarlar, şairler kimlerdir?
Şanslı biriydim ki klasiklerle çok erken yaşta tanıştım. Şu an 12 yaşında bulunan oğlumla tekrar başladık okumaya. Örgün eğitimim boyunca edindiğimden fazlasını klasiklerden edindim bunu çocuklarımada kazandırmayı hedefliyorum. Fantastik ve felsefi kitaplar tercihim olmakla beraber öykü ağırlıklı gidiyorum açıkçası. Etkilendiğim yazarlar ise öykü ve roman olarak Stefan Zweig, Sabahattin Ali, Charles Dickens, Elias Canetti ve Tolstoy. Şair olarakta Ahmet Arif, Kemal Burkay, Yılmaz Odabaşı başlıca sayabileceklerim
-Kitabınıza da adını veren “Gardenia Çiçeği” öyküsü bir aşkı anlatıyor bize. Bu öykünün sizdeki yerinden bize bahseder misiniz?
Kerem adında bir arkadaşımın hikayesidir aslında bu öykü. Çocukluk aşkına otuz iki sene sonra duygularını anlatma şansına erişiyor ve o da ona kendisini mektup yazarak hatırlatma yöntemi buluyor. Ben de bunu kurgulayarak öyküleştirdim. Bendeki yerine gelince insanoğlu kestirilemez bir varlık. Gömdüğüne inandığı her ne varsa istek arzu ve duyguya dair her an filizleneceğine olan inancımı diriltti. O yüzden burada sizin aracılığınızla okuyuculara şunu söylemek isterim; hiçbir şeyi içinize gömerek ertelemeyin, söyleyin haykırın ve yaşayın…
-Öykülerinizde kendi hayatınızdan izler var mı?
Masallarla büyüyen biri olarak her ne kadar istesemde çok kurgu odaklı yazamıyorum. İlk kitabımda bulunan 11 öykümün hemen hemen tümünde yaşadığımız coğrafyada cereyan eden ve beni derinden etkileyen bana dert olan her ne varsa bunları işledim; devletin zulmünü, ötekileştirmeyi, iktidar eliyle mala çökmeyi, kadına şiddeti ve cinayetleri. Statülerinden ötürü kavuşamayan aşıkları. Her acı bende izlerini bıraktı ben de yazmaya çalıştım ki buna devam edeceğim. Özlediğim her ne varsa yazıyorum…
-“Datça’da İki Yaralı Kalp” ile başlayan ve “Hırsız” ile biten toplam 11 öykünün içinde buluyoruz kitabınızı okurken kendimizi. Böyle bir öykü kitabı
yazma fikriniz nasıl ortaya çıktı?
Yazmanın bu dünyaya bırakılacak en iyi miras olduğuna inandım. Bu yüzden geleceğe ve çocuklarıma heybemde biriktirdiğim her ne varsa yazarak miras olarak bırakmak istediğimden kitap-lar fikri böyle oluştu. Yaşadıklarım, gördüklerim bendeki yarım kalmışlıklar bir süre sonra ağırlık yapmaya başladıklarını hissettim ve yazarak bunlardan kurtulmak istedim
-Öykülerinizi yazarken hangi kaynaklardan beslendiniz?
Dünyada cereyan eden adaletsizliklerden; zengin fakir ayırımı, güçlü güçsüz ve tabiki ikinci soruda da belirttiğim beni etkileyen yazarların kitaplarını tekrar okuyarak kendimi besledim. Edebiyat dergilerini takip ederek hatta onlara usanmadan yazdıklarımı göndererek bir nevi kendimi o mecrada bulunan insanlara değerlendirerek besledim kendimi.
-Okurlarınızdan ne gibi dönüşler ve yorumlar alıyorsunuz?
Ne yazık ki her ilk çalışma ya da deneme gibi benimde ilk kitap girişimim beraberinde hata ve eksiklikler getirdi. Öncelikle okurların gözünden bunu gördüm. Tüm bunlara rağmen yarım kalmış tek taraflıda olsa bitmemiş aşk yaralarının sade bir dille anlatılması herkeste bir tatmin yarattığına şahit oldum. Bir de Pınar Gültekin’e adadığım Avukat adlı öykümün ülkemizdeki kadın cinayetleri ve Hırsız öykümde iktidarlar eliyle mala-mülke çökmeleri dile getirmem okuyucular nezdinde hatırı sayılır bir karşılık buldu ve bu beni çok memnun etti.
-Şimdi ne yazıyorsunuz? Önünüzdeki projelerden bahsedebilir misiniz?
Datça yerelde yayımlanan Solucan adlı gazetede düzenli olarak köşe yazarak duygu ve düşüncelerimi siyasetten uzak yazıyorum. Elimde bitmiş 3 tane kitaba sığacak deneme öyküm mevcut ve bunlar şu an ilgili yayınevlerinin elinde yayımlanmaya hazırlanıyorlar. Avusturalya’da yaşamaktayım bu yüzden en büyük arzum bir kaç öykü ve köşe yazılarımdan oluşan bir kitabı İngilizce olarak Avusturalya da yayımlamak. Elimdeki öncelik verdiğim proje bu.